MELEK , MELEKLERİN SECDESİ ve İBLİS

 

Bismillahirmanirrahim

KÖTÜ ne?? İYİ ne?? Bunun bilinmesi için önce AKILLI bir canlı gerekir.( Yani AKLEDECEK bir canlı.. Yoksa kargada da akıl var)

 

Ne demek AKLEDECEK?? Allah kuran da AKILa hiç vurgu yapmaz.. AKLETMEYE vurgu yapar. AKLETMEZMİİSİNİZ der.. Yani ??

 

Yani : Akletmek BAĞKURMA yeteneği ve İRADESİNİ KULLANIP DOĞRU OLANI SEÇME yeteneğidir. Yanlışı seçmeye AKLETMEK demez mesela Allah…  Öyle olsaydı HİTLER mesela? Akılsız bir adam mıydı?? Yooo.. AMA AKLET:MİYORDU…

 

Umarım anlatabiliyorumdur.

 

İşte AKLEDEN insan var ise artık İRADE de vardır..

 

 

İRADE var ise SORUMLULUK da vardır. Hooop  otomatikman Cennet ve Cehennem de oluştu…

 

Demekki önce AKLEDECEK bir canlı lazım.

 

İNSAN..

Melekler değil. Neden değil? ÇÜNKÜ ONLAR KENDİ OLANDAN BAŞKASINI BİLEMEZLER. Melekler sadece kendinde kodlu olan ile bilgi yüklü olan varlıklardır. İnsan ise KELİMELERİ ÖĞRENEBİLEN ve öğrendiğini YORUMLAYABİLEN dir.

BAKARA.32: Dediler ki: “Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.”
BAKARA.31: Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: “Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin” dedi.

BAKARA.33: (Allah:) “Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver” dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: “Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da ben bilirim.”

 

 

 

Peki İNSAN?  İnsan KELİMELER  ( Bu kelime the WORDs değil   the WORTHs ) ile ÖĞRENEBİLİR.. Yani insan AKLEDEBİLİR.. BAĞ kurabilir bir yaratık.

 

Bak biz bunları konuşurken KENDİLİĞİNDEN , DİREK, OTOMATİKMAN   KÖTÜ  oluştu.

 

Neden?

 

Çünkü Allah var  yani MUTLAK İYİ… İnsan var ( AKLEDEBİLEN.. Yani BAĞ KURABİLEN.. Yani KIYASLAYABİLEN).. Ne oluştu? Otomatikman KÖTÜ oluştu. ..

 

Neden?

 

Yoksa kıyaslayamazdın.. Yoksa AKLEDEMEZDİN.. Yoksa İNSAN olmazdın.. MELEK olurdun.. ( Yani iradesiz, akledemeyen…içindeki ne kodlanmışsa sadece onu bilen limon çekirdeği olurdun)

ARAF.20: Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”

 

Peki….Şİmdi ne lazım??

 

KÖTÜ ne?? İYİ ne?? Bunu bilinmesi lazım Yoksa AKLEDEMEZSİn.. O zaman TÜM SİSTEM ÇÖKER..

 

Ve işte İSLAM burda başlıyor..  Sana DOĞRU yu gösteren.. YANLIŞ dan sakındıran…KURAN ve KİTAP ve RESUL gerekir..

 

Tercih sana ait.. İster yaparsın .. İster yapmazsın..

 

İŞte bu yüzde İBLİS İRADELİ dersen.. TÜÜÜÜÜÜÜM bu süreçlerin onun içinde olması lazım..

 

Yok bu süreçler İBLİS için geçerli değil diyorsan: YA İBLİS sadece ona  verilen görevi yapan bir MELEK ( MELEKUT) demektir. … Ya da Allah  doğuştan KÖTÜLÜK yapabilen  ve  hiç bir iradesi olmadan direk cehenneme gitmek için canlılar yaratıyor  demek olur.. Bu da haşa ALLAH KÖTÜ demek olur

İblis ayetten de anlaşılacağı gibi  ( BAKARA.34) bir MELEK tir. Çünkü MELEKLERE SECDE EDİN denmiş , ANCAK İBLİS HARİÇ denmiştir. Buradaki ANCAK kelimesi , bir önceki cümlede geçen MELEKLERE DEDİK şartını gerçekleştirmediğinden bu olumsuzluğu aldığından dolayı İBLİS in de MELEK olduğunu anlatır.

Şöyle ki:

ÇOCUKLARA HAVUZA ATLAYIN DEDİK… ANCAK ŞU YAŞLI ADAM  HARİÇ HEPSİ ATLADI.. dersem bu saçma bir cümle olur. Burada ki ANCAK ve HARİÇ kalıbının içindeki BABA kelimesi , ÇOCUK şartını karşılamadığı için burada yer almamalıydı. Bu cümle şöyle kurulabilirdi.

ÇOCUKLARA HAVUZA ATLAYIN DEDİK… ANCAK AHMET  HARİÇ HEPSİ ATLADI

Burdan da anlayacağımız şudur ki: AHMET BİR ÇOCUKTUR ve bir sebeple havuza atlamamıştır.

BAKARA.34: “Ve meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler…”

Cümlesinden de anlaşılan: İBLİS HARİCİNDEKİ DİĞER MELEKLER İNSANIN EMRİNDEDİR. Yani?

Yani insan: Evrendeki tüm kuvveleri ve sebepleri  kendi amaçları doğrultusunda kullanabilir. Ancak İBLİS bir kuvve değil bir SEBEP tir. TAKVA gibi.

Dolayısı ile anlıyoruz ki MELEK kavramı kendi içinde ikiye ayrılıyor: MÜLK ve MELEKUT gibi. Yani kelam alimlerinin ALEMİ ŞEHADET, ALEMİ MELEKUT ve ALEMİ CEBERRUT diye ayırdıkları alemdeki : ŞAHİT OLUNAN, GÖRÜNEN, HİSSEDİLEN MÜLKLER ile bir de insana özgü olan  ve sadece insana ait olan ve insanın İNSAN olması ile ilgili FARKINDALIK, TAKVA , İBLİS, İÇİNDEKİ ÖZ, ASIL.

(alıntı)
MÜLK: 
“Bir şeyin ( veya hadisenin) dış yüzü, görünen ciheti.”

MELEKÛT: “Bir şeyin (veya hadisenin) iç yüzü, görünmeyen ciheti, hikmet tarafı.”

Bu manayı daha da derinleştirirsek: Bir şeyin görünen dışına MÜLK, gizli özü olup da içte kalana da MELEKUT diyebiliriz.

Buna tasavvuf ehli şöyle bir açılım getirir ki, Kuranidir:

(alıntı)
““Her şeyin içine melekût, dışına da mülk denir. Bu itibarla insan ile kalb, birbirine hem zarf, hem mazruf olur. Çünki insan mülk cihetiyle kalbe zarf olur. Melekût cihetiyle de mazruf olur.” Mesnevî–i Nuriye

Mazruf, zarfa konulan şeye deniliyor. Mülk âleminde insan kalbi, bedenin içinde yer almıştır. Yani beden zarftır, kalp ise mazruftur, bedene yerleştirilmiştir. Melekût cihetinde ise kalp zarf olur, beden mazruf. İnsanın melekût ciheti manevî kalbidir, ruhudur, aklıdır.”

MELEKUT insan ve AKLEDEREK ulaşılan , BİLGİ ile ulaşılan ÖZSEL bir melektir.

Örnek verelim:

(alıntı) “Yemek yiyen adam ve otlayan koyun. İkisi de gıdalarını görür ve ağızlarına alırlar, ama biri dudaklarını yerlere sürterek, diğeri eliyle. Bu insanın şerefindendir, ama iş bu kadarla kalırsa insanın gerçek üstünlüğü tam olarak ortaya çıkmaz. Asıl fark, “mülk” dediğimiz bu görünen hadisenin arkasındaki melekûtiyetten, yani iç yüzden doğar. İnsan, yediği yemekteki vitaminden, kaloriden haberdar; hayvan ise ağzına ne götürdüğünün bile farkında değil. Bir İlâhî ilhamla, gıdasını tanır, o kadar. Demek ki, hayvana melekûtiyet ciheti kapalı. Eşyanın sadece dış yüzlerini görüyor, o da çok sathi olarak

Ya da bir sel bölgesinde heryeri tahrip eden SEL in önüne baraj yaparak o selden elektrik elde edersen, o selin MÜLK yönünü MELEKLERİN secdesini kullanarak  yine kendi faiden için , kendine SECDE ettirttiğin MELEKUT larını bulup çıkartabilirsin ve AYDINLANMA melekutunu kullanabilirsin. Bunu insanlara HİZMET diye kendini adayarak ALLAH için yaparsan o zaman bu  senin içindeki TAKVA melekutunun  sana söylediği ( buna psikoloji dilinde VİCDAN  diyorlar) şeyi yapıp kendine ahiret için , öte dünya da sevap kazandıracak SECDE edilişler almış olacaksın. Yani o AYDINLANMA MELEKUsenin içindeki TAKVA MELEKUTUNUN ile sana SECDE edip sana FAİDE yaratmış olurlar. Ancak o barajı  patlatıp, oradaki tüm insanları öldürüp o bölgedeki tüm tarım arazilerine konma fikrini kafanda işleyip işleyip , buna kendini MUTMAİN kılacak dayanaklarda bulduktan sonra gidip o barajı patlatırsan, o fikri senin önüne seçenekmiş gibi getirip üstelik sanki HAK ZANNETTİRTEN, ( HAK olan DOĞRULARIN üzerine örterek sana KÖTÜ olanı süslü ve güzelmiş gibi gösteren) İBLİS in yolunu takip etmiş olursun. Bu fikir maalesef sadece SECDE eden bir fikir değildir. Hiçbir FAİDE üretmez. Ancak İBLİS in kendini sanki DOĞRUYMUŞ gibi , sanki EN DOĞRU FİKİR BUYMUŞ gibi gösterten bu tepeden bakışlı kendini HAK GÖRÜŞ davranışı seçilmişse , bunun sonuçları oluşuncaya kadar diğer tüm MÜLK ve MELEKUT  ( MELEKLER) sana secde ederek o barajı patlatır, o sular o insanları boğar.

Kısaca; İBLİS de melekutlardandır. Yani MÜLK ve MELEKUT diye ikiye ayırdığımız MELEKLER ALEMİNİN , melekutlarından ancak insana secde etmeyen, insanların emriyle ve insanın HAK olan NİHAİ amacına ulaşmasına vesile olmayacak olandır.

 

Buna şöyle bir örnek verilebilir.

Bir adam bir bara içki içmeye gitmeye karar verdiği andan hemen öncesinde, kafasında  bu gidişini kendine haklı çıkartacak sebepleri sıralar. Bu belki saniyelerden bile kısa sürede yapılır.

  • Canım istiyor
  • Arkadaşlar ile eğleneceğim
  • Efkarlıyım

Gibi bir çok kendini HAKLI çıkartacak ve kendini MUTMAİN etme amacına mutalli sebepleri bulur ve o sebepleri kendine kalkan yaparak ( HAK OLAN DOĞRUNUN YOLU ÜZERİNE OTURARAK GERÇEĞİ ÖRTEN) bir içsel MELEKUT un  seslenişini takip ederek ona tabi olur. Halbuki o bara gitmesi, içki içmesi, bir çok olası kötülüğü barındırıyor olmasına rağmen, kendine SECDE etmeyen bu halinin olası sonuçlarına razı olarak,  ( çok içip trafikte birini öldürme, kaza yapma, kavga etme, bilinçsizce kötülük yapma… gibi olası sonuçlar ) hiç kimse onu itekleyip te oraya götürmemesine rağmen seçimini yapar. Bu İBLİS in iş yapış şeklidir. İNSAN a secde etmez. Varlığı ve söylemleri insana secde etmez. Ancak o kararı aldıktan sonra insanın ayakları kolları , yerçekimi ve diğer tüm MÜLK ve MELEKUTlar ona SECDE ederek o bara gider. Çünkü seçim yapılmıştır. Sorumluluk alınmıştır. O adam o bara giderken yerçekimi durup “ YOK ARKADAŞ BEN BU ADAMIN ORAYA GİTMESİNE HİZMET ETMEYECEĞİM “ demez. Kendine kodlanmış BİLGİ neyse onu yapmaya devam eder.

Bunun tersi bir örnek verelim.

Bir adam hiçbir harici etki olmadan, bir dereye düşmüş ve tehlikeli sayılabilecek bir akıntıda sürüklenen bir çocuğu kurtarmak adına ceketini çıkartıp suya atlar ve çocuğu çıkartır ise  içindeki TAKVA ( Vicdan), sonuçta kendisi adına çok  tehlikeli sonuçlar bile doğurabilecek ve  baktığında anlamsız ve mantıksız  gibi dursada , İNSANİ ve ALLAH İÇİN yapılan bu haraket sonuçları itibarı ile İNSANA SECDE etmiştir. Bu kararı verdikten sonra da koşarken ayakları yüzerken suyun kaldırma kuvveti İSTER İSTEMEZ insana secde ederler.

İşte bu yüzden İBLİS haricinde ki tüm diğer MÜLK ve MELEKUT ( Melekler) insana secde ederler. Ancak İBLİS in söylemleri, ( İNSANIN İBLİS TARAFI) kendini HAK zanneden  ve diğerlerini DOĞRU DEĞİLMİŞ  ZANNEDEN bir tepeden bakış içerir ve  böylece insanı mütmain eder. O yüzden hiç kimse kötülük yaptığını kabul etmez. Herkes BEN HAYIRLIYIM der.

 

Herşeyi en hakkıyla yalnızca ALLAH bilir.

ACG.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir