AKLEDİYORSAN YAŞIYORSUN

İSLAM akıl dinidir gibi klişe sözleri çok duyarsınız. Oysa İSLAM akıl dini değil ( en zekilerin en başarılı olduğu bir din değil) , AKLETME dinidir. Yani sorgulama, kıyaslama ve bir delile dayanarak doğruyu tercih edip bundan mütmain olma dinidir.

Sözlük anlamı; AKIL: Düşünme, kavrama, anlama yetisi.

Sorgulayarak doğruya erişmek yani akletmek için ; akıllı olmak  , bilmek  ve irade gerekir.  Bunlar dan biri olmazsa AKLEDİLEMEZ.

Kuran da ancak BİLENLERİN AKLEDEBİLECEĞİNİ Ankebut.43 de anlatır.

ANKEBUT.43: “İşte bu örnekler; biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez.

 

Ayrıca  AKLEDEBİLME, insana  yaradılışı aşamasında ve çocukluktan yetişkinliğe geçiş aşamasında, cennette olduğu, sorumluluğun olmadığı o zamanlardan yetişkinliğe adım atılması RUHUN ÜFLENMESİ, yani BİLGİNİN , BİLİNCİN HİZMETİNE SUNULMASI ile başlar. Artık insan BİLEBİLİR durumda olduğu için de melekleri  ( evrendeki tüm diğer varlıkları ve sünnetullahı ) kullanabilir . BU meleklerin SECDE etmesidir.

HİCR.29: “”Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.”

İşte o zaten İBLİS in de yüklendiği ve sorumluluğunda başladığı andır. O  andan sonrasında insan doğruyu bulmak için AKLETMEK ZORUNDADIR.

KURAN , insanın akledecek yaşta olup kendisine TAKVA ve İBLİS in yüklenmesinden sonraki seçimlerini konu olan öğütler verir . AKLEDEBİLEN insan  zaten AKILLI ve SORUMLULUĞUNU ALABİLEN insan demektir.

Allah aklı olan ve akledebilecek yaştaki insanın  BAKMASINI , GÖRMESİNİ ve buna göre akletmesini ister. Bu yüzden bazı ayetlerde BAKMIYORLAR mı ? sorusu DÜŞÜNMÜYORLAR mı olarak anlatılır. Çünkü istenen sorgulayarak gözlemleyerek ve aklederek düşünmektir.

ARAF.185: “Onlar, göklerin ve yerin ‘bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete’ (melekut) Allah’ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar?

GAŞİYE.17: “Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı?

Burdaki BAKMIYORLAR mı ifadesi ile: Gözlemlemek ve bunun sonucunda sorgulamak anlamında bir BAKIŞ ifade ediliyor. Düşünmeyi ve sorgulamayı anlatıyor.  AKLETMEYİ.
Kendisini müşahede edip anlamayı isteyen Musa ya da aynı BAK kelimesi ile çağrıda bulunmuştu Allah. Dağa , doğaya, evrene, yaradılışa bir BAK diyerek.

ARAF.143: “Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O’nunla konuşunca: “Rabbim, bana göster, Seni göreyim” dedi. (Allah:) “Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin.” Rabbi dağa tecelli edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: “Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim” dedi.

İSLAMİ olan düşünmek , aklederek düşünmektir. Bağ kurarak. Allahın belirttiği şekilde sorgulayarak. Bunu ancak TEMİZ AKIL SAHİPLERİ yapabilir. Önyargısız bakabilenler. Gerçekten aklederek düşünenlerde onlardır. TEFEKKÜR etmek çok önemlidir. TEFEKKÜR: Bakarak , gözlemleyerek derinlemesine düşünüp KENDİ KENDİNE  sonuç çıkartıp AKLEDEBİLEMKTİR.

BAKARA.190:-191:” Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”

Allah  KURAN da; DÜŞÜNESİNİZ diye size ayetler indirdim diyen pek çok uyarı göndermiş ve  insanları AKLETMEYE , DOĞRUYU BULMAYA iten bir mekanizma kurmuştur.

ALİ İMRAN 191: “Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”

Bunun yanında TEZEKKÜR kelimesi ile ifade edilen ve ÖĞÜT ALIP DÜŞÜNMEYİ , İBRET ALMAYI ifade eden ; sözün , söylemin ,  hatırlatmanın sonucunda DÜŞÜNEREK  , o söylemde ifade edilen sonuca AKLEDİP MÜTMAİN OLMA yı ifade eden bir başka kelime daha var.

BAKARA.221: “Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.

ENAM.80: “Kavmi onunla çekişip tartışmaya girdi. Dedi ki: “O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O’na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah’ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?”

ENAM.152: “”Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiç bir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah’ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.”

KURAN da AKLETMEYE  varan  DÜŞÜNMEK ile ilgili diğer bir kelime de TEDEBBÜR kelimesidir.Bu kelime SONUCUNU BAŞTAN DÜŞÜNME, İNCELEME, DÖNÜP DÖNÜP DÜŞÜNME manasında bir kelimedir.

MÜMÜNUN.68: “Onlar bu sözü incelemediler mi, yoksa geçmiş atalarına gelmeyen bir şey mi kendilerine geldi?

NİSA.82: “Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Allah bu ayetlerini hem vahy ile hemde tabiatta bize açıklamaktadır ki BELKİ DÜŞÜNÜP AKLEDERİZ diye. Tüm mesele kitabın yol göstericiliğine ve meleklerin ( sünnetullahın içine kodlanmış RABBANİ bilgilere ) kulak kabartıp onları dinlemektir.  Meleklerin RESULLUĞU budur.

FUSSILET.53: “Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?

Yeter ki  insan RABBİM BANA GÖSTER diyen o açık yüreklilikte olsun. ÖNYARGISIZ  ca okusun KİTABI. Yeterki insan İBRET alsın. Yani KIYAS layarak sorgulayarak gözlemleyerek AKLETSİN.

Böylece KİTABIn yol göstericiliğinde aklederek DOĞRU HÜKÜMLER verebilecek ( Bu   hüküm verme konusu: KİTAB ve HİKMET   makalesinde anlatılmıştır.) ve ayrılığa düşülmeden İSLAM çizgisinde kalınarak güzel bir dünya inşa edilebilecektir.

NUR.44: “Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir. Gerçekten bunda basiret sahipleri için birer ibret vardır.”

Kimin için İBRET varmış? GÖREBİLENLER için. BASİRET SAHİPLERİ . Demek ki AKLETMEK böyle bir süreç.

AKLETMEK olumlulanmış ve bu kelime övülmüş bir kelime iken bunun tersi olan KUŞKU, ŞÜPHE  yerilmiştir. Akledebilen insanın zıttı olarak BEYİNSİZLERDEN de bahseder Allah. Bu bizim Türkçemiz de  GERİZEKALI diye kullandığımız , konuşmalarımızda , bazen hakikaten aklı bir yetersizliği anlatmak için bazen de  gerçeği kavrayamayan , at gözlüklü , hakaret kelimesi olarak da  geçen kelimenin aynısıdır.

BAKARA.142 “Bir takım beyinsiz insanlar: “Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da Allah’ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir.”

CİN.4: “”Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah’a karşı ‘bir sürü saçma şeyler’ söylemişler.”

AKLETMEK in zıttı olan bir diğer kavram : ZANdır. Akletmek delile dayanır . ZAN ise delile dayanmaz.Ve KURAN da ZANNA DAYALI olan yaşamlar lanetlenir.

NİSA.157: “Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler”

ENAM.116: “Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’

YUNUS.36: “Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiç bir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.

Peki neden AKLETMEK zorundayız?

Akletmezsek sorgulamazsak doğruyu bulamayız. Doğruyu bulamazsak İYİ ile KÖTÜ ayrılmaz. Bu da ZULMDUR.

Konu şu ki, herkes üzerinde bulunduğu yolun doğru olduğunu savunmakta ve kendi yolunun  HAK olduğunu dile getirmektedirler. Sorsanız Amerika Irak a girip 1 Milyon insanı öldürdüğü operasyonu yaparken İYİİK olsun diye yaptı. HİTLER emin olun ki , Yahudileri keserken İYİLİK olduğunu zannettiği için bunu yapıyordu.

İşte MÜMİN den istenen AKLETMEK, yani seçimlerini İYİ ve KÖTÜ yü ortaya koyan delillere göre  , seçerek HAK olandan yana TAKVA dan yana yapmasıdır.  Delillere dayanan  ve kesinlikle bir sorgulama neticesi ulaşılan İMAN gerçek imandır. KAFİRLERİN üzerinde oldukları yol  zanna dayandığı için çok çeşitlidir.

ELBAB olan temiz akıl sahipleri, yani SAĞDUYULU, doğruya ulaşmayı amaç edinmiiş , sorgulayan ancak tarafsız ve önyargısızca emek veren insanlardır.

ELBAB: Temiz akıl sahipleri denilen: SAĞDUYU sahipleri TAKVA sahipleri. Bakara 197 buna çok güzel bir örnek

BAKARA.197: Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder (yerine getirir)se, (bilsin ki) haccda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup sakının.

 

HAC 46: “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları oluversin? Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler körelir” 

Görüldüğü gibi AKLETMEK Kalbin bir görevidir. Demek ki bu AKLETMEK bizim düşündüğümüz gibi, şu anki dilimizdeki gibi bir  AKIL  değildir. Sağduyu gibi.. İnsanın TAKVASI ndan beslenen dir ve KÖRELEBİLİR işlevini yitirebilir. Doğruyu bulamayabilir.

AKLEDEN bu kalp aynı zamanda ŞÜPHE ve KUŞKU nunda yuvasıdır. Aklını , iradeni, İBLİS in teklifleri doğrultusunda kullanırsan. Cehenneme kapı açarsın. Allah buna da ŞüPHE duyan kalp diyor.  HUD 62 de dediği gibi. Ben AKLIMI KULLANIYORUM. Ama KALBİM mütmain değil. Kuşku içindeyim. Yani AKLETMEMİŞ. Yani imana ermemiş.
Nur 50 de olduğu gibi: HASTALIKLI KALP… Yani insanın aklını kullansa da DOĞRU ya götürmeyen kalp. AKLEDEMEYEN kalp.
Bakara 93 de de diyor ya : Onlara BUZAĞI ya inanmak kalplerine sindirimişti. Yani onun doğru olduğunu sanıyorlardı. Akılları ile vara vara vardıkları yer bu olmuştu. İnanıyorlardı buna ve inançları onlara kötü şey emrediyor çünkü AKIL larını böyle yanlış kullandıkları için cehenneme gideceklerini söylüyor. Ancak onlar bunun DOĞRU OLDUĞUNU ZANNEDİYORLAR. ( İBLİS ne diyordu: BEN DAHA DOĞRUYUM. DAHA HAYIRLIYIM. Kötülük yapanlarda hiç kimse kötülük olsun diye yapmıyorlar. Herkes İYİ olduğunu zannediyor)

AKLETMEK kalp ile olur bunu öğrenmiştik. Allah, BAKARA 93 de de kalplerine sindirilen YANLIŞ bilgi den bahsediyor. Yani AKLI YANLIŞ KULLANMAK…

Bakara 97 de  : CİBRİL e kim düşman ise bilsin ki onu KALPLERE indiren O dur. Yani VAHY kalbe iner. Bizim şu anki düşündüğümüz anlamıyla AKLA , BEYİNe değil.

 

Allah Einstein ya da Newton un ÇOK AKILLI olmasıyla ilgilenmez, Allah DELİ LERİN AKILSIZLILIĞI gibi bir AKIL İle ilgilenmez.. Çok akıllı bir adammış bunun bir hükmü yoktur Allah katında. SIFIR BİR BİLGİ BU… DEĞERSİZ… Allah AKLETMEKTEN  b. Yani aklını kalbinin onay süzgecinden  geçirip TAKVA ve VAHY in nın yol göstericiliği ile  kullanarak onay vermekten bahseder. AKLETMEK budur.

 

Bakara 225 de Allah : Allah sizi sadece KALPLERİNİZİN KAZANDIĞINDAN SORUMLU tutacak diyor . Ne kadar akıllı olabildiğiniz değil ne kadar akledebildiğiniz ya da akledemediğiniz sonunuzu belirleyecek. Yani  hayatınız boyunca aldığınız KALBİ YOL.  Fizik deyimi ile (       X ) . Kalbinizin kazandığı (KESEB ETTİĞİ) neyse onunla haşrolacaksınız. Yanında götürdüğünüz RIZK ile hasrolunacaksınız.

ZARİYAT.22: “Gökte rızkınız vardır ve size va’dolunmakta olan da.”

SAFFAT.41: “İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır.”

HAC.50:” Buna göre, iman edip salih amellerde bulunanlar, onlar için bir bağışlanma (mağfiret) ve üstün bir rızık vardır.

ALLAHIN KURAN İLE YOL GÖSTERİCİLİĞİNİ REHBER EDİNİP AKLEDENLERİN KALBLERİNİN KAZANDIĞI RIZK ONLARA AHİRET –CENNET RIZKIDIR.

BAKARA.225: “Allah sizi, yeminlerinizdeki ‘rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözler’den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır.

 

KAF 21: “Her nefs yanında bir SÜRÜCÜ ve ŞAHİT İle gelir.”..

Allah  insanların ,  sürücünün güttüğü koyunlar gibi GÜDÜLEN değil, AKLEDİP, SORGULAYIP ,  doğruyu işaret eden VAHY in ve TAKVA nın yol göstericiliğinde izini bulup,  bu gözeticileri kendine ŞAHİT  tutanlar olmasını istiyor.

BAKARA.104: “Ey iman edenler, “Raina-Bizi güt, bize bak” demeyin. “Unzurna-Bizi gözet” deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azab vardır.

Ama insanlar kolaylarına geldiği için AKLETMEK  yerine birinin , birilerinin düşündüğü gibi düşünevrmeyi yeğlemişler onların himayelerine girmeyi tercih etmişlerdir. O yüzden tarikatlar , cemaatler, İZM ler , düşünce ve felsefe akımlarının taraftarları pek çoktur. İnsanlar hemen birilerinin düşünce ve inanç şemsiyesi altına SIĞINIVERMEYİ  isterler. Bu çok konforludur.

CİN.6: “”Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.”

Kafirlerin etkisi altına giriveren ve akledip düşünmektense , BİZİM ŞEYH,  ŞIH , LİDER EN İYİSİNİ BİLİR diyerek  koyun gibi güdülen  ve onlara SIĞINAN insanları lanetliyor Allah.

Oysa insan ALLAHA SIĞINMALI.

HUD.47: “Dedi ki: “Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.”

MÜMİNUN.97: Ve de ki: “Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım.”

Tevbe 45: “ Senden, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalbleri kuşkuya kapılıp, kuşkularında kararsızlığa düşenler izin ister.” Görüldüğü gibi KALB de kuşkuya kapılabiliyor. Demek ki hala hata yapılabilir. Üstelik kuşkularında bile kararsızlığa düşebilirler. Doğru yu bulamayabilirer.

Tevbe 110: Onların kalbleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalblerinde bir şüphe olarak sürüp gidecektir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”…ŞÜPHE : demek ki yine kalpte oluyor. Yani aklın kullanılarak yapılan seçimden mütmain değil henüz.

 

HUD 62: “Dediler ki: “Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.”  

KUŞKU AKLETMENİN tersi bir durumu ifade etmek için kullanılmış. Bağ kurulamayan, mesnetsizlik, delilsizlik, oynaklık hali… AKLETMEK: Aklı doğru kullanıp kalbin onayladığı bir durum. KUŞKU: İse  aklın yanlış kullanıldığı dolayısı ile kalbi mütmain edecek delile ulaşılamadığı  dolayısı ile kalbin  onaylamadığı bir durum, bir evre.

İsra 99: “Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler.”

Nur 50: Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah’ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir. “

Kalplerinde HASTALIK olanlar. Yani  Yani akılları onları düşünmeye sevk etse de , delilsiz, mesnetsiz kalıp, KALP Leri ile bu düşünceyi doğru bir şekilde süzemeyenler.

Bakara 10: Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır.”

Bakara 10 daki kalplerindeki hastalık olup Allah ın da kalplerindeki hastalığı arttırdığı kişiler ile anlatılmak istenen : “Kalplerinde hastalık olup , yani DOĞRU DÜŞÜNMEYİ BAŞARAMADIĞI  ve DELİLSİZ ve MESNETSİZ düşünüp bunları doğru diye kabullenen insanlar, ön yargılarının ve ZAN larının kurbanı olur ve asla başka bir gerçekliğin olabileceğini düşünmeyip kendilerini kapatırlar. Böylece HSTALIKLARI artar.  “ Yoksa Allah insanın kalbindeki hastalığı arttırmaz.  Aklını kullanmayan, akletmeyen  sorgulamayan insanın doğryu bulma şansı yoktur. Çünkü o doğruyu bulmak isteyici de değildir. ATALARIMIN BANA GETİRDİKLERİNİ NANIRIM BEN der ve bu ona yeter. AKLETMEZ.

BAKARA.170:” Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız” derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?

O yüzden de KURAN bazılarının inkarını arttırır diye geçer ayetlerde. ALLAH onların kalpleri üzerine kabuk bağlar diye geçer. Yoksa ALLAH kimsenin inanmasına engel olmaz. Burda denilen: SEN  O DURUMDAN ÇIKMAK İSTEMİYORSAN ÇIKMAZSIN demektir.

Benzer ifadeler şöyle de geçer:

Maide.68: “De ki: “Ey Kitap Ehli, Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiç bir şey üzerinde değilsiniz.” Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkarlarını arttıracaktır. Sen de kafirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.

TEVBE .125: “Kalblerinde hastalık olanların ise, iğrençliklerine iğrençlik (murdarlık) ekleyip arttırmış ve onlar kafir kimseler olarak ölmüşlerdir.

 

 

Kalplerinde hastalık olanlar.. AKLETMEYENLER: Yani akılları ile İblis in yolunu seçen kuşku ve şüphe içindeki  akıl sahipleri. Aklını yanlış şekilde kullananlar olarak tanımlanır.

Lütfen karıştırmayın. Yeniden hatırlatmak istiyorum. AKLETMEK, AKLINI DOĞRUYU BULMAK İÇİN KULLANMAK, SORGULAYIP DOĞRUYU SEÇMEK, BULUNDUĞU DURUMDAN KENDİNİ BİR ÜST MERHALEYE EVİRECEK KÜÇÜCÜKDE OLSA BİR DÜŞÜNCE GELİŞİMİ SAĞLAMAK demektir.Yoksa akıllı olmak ile ilgili değildr. İslam sorululuk dinidir. O yüzden zaten İSLAM akıllı olup verdiği kararlar konusunda sorumluluk alabilecek insanları mesul kılar.

Düşünen, ancak İBLİS i önceledikleri için ya da önyargısız olamadıkları için KAVRAYAMAYAN insanları ve YÜKSEK BİR KAVRAYIŞIN öğüldüğü ayetlerde var.

TEFKAHUNE

İSRA.44: “Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder; O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.

TAHA.26-27-28: “”Bana işimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz; Ki söyleyeceklerimi KAVRASINLAR.”

HUD.91: “”Ey Şuayb” dediler. “Senin söylediklerinin çoğunu biz ‘ KAVRAYIP anlamıyoruz’. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.”

ENAM.98: “O, sizi tek bir nefisten yaratandır. (Sizin için) Bir karar (kalış) ve emanet (olarak konuluş) yeri vardır. Kavrayabilen bir topluluk için ayetleri birer birer açıkladık.

 

 

Bakara 93 “Hani sizden misak almış ve Tur’u üstünüze yükseltmiştik (ve): “Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin” (demiştik). Demişlerdi ki: “Dinledik ve baş kaldırdık.” İnkarları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: “İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?” Bakın demekki kalplerde yani AKLEDEN yerde  BUZAĞI  ( ALTIN, İKTİDAR, PARA, MAL MÜLK, HIRS, GÜÇ ) TUTKUSU da olabilyormuş. Onlar kendi akıllarını bu yolda kullanıp , yani akletmeyip bu yanlışa  ve kendi zanlarına inanmışlar. KALP leri onlara YANLIŞA KÖTÜYE itaat ettirmiş.

Bakara 97: De ki: “Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur”

VAHY kalbe iner. Beyne değil.

Bakara 118: Bilgisizler, dediler ki: “Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?” Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalbleri birbirine benzedi. Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik.”

Onlarda öncekiler ile aynı şekilde akılarını yanlış kullandılar. Kalpleri birbirine benzedi. Aynı yanlış sonucu çıkarttılar. Çünkü insanlar genelde kendinden öncekilerin inana geldiklerine inanıverirler, atalarınden gelene ve önlerinde hazır bulduklarına.

Bakara 225: Allah sizi, yeminlerinizdeki ‘rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözler’den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır.

KALPLERİMİZİN onayladığından sorumluyuz. AKLETTİĞİMİZ den yani  İMAN ettiğimizden ya da akletmeyerek İNKAR ETTİĞİMİZ den.. Aklederek neyi SEÇTİN? Ondan sorumlusun.

Ali İmran 7: “Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem’dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: “Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.” Aklını kötüye kullananlar onun müteşabihine inanırlar. Bu da kalplerinde HASTALIK olanlardır.

Haşr 14: “Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” Görüldüğü gibi akletmezsen asla DOĞRUYU bulamayacağın ve ZAN larına uyacağın için o iman etmeyenlerin kalpleri paramparçadır. Binkerce farklı şeye DOĞRU diyeblilirler. Buna tamah edebilirler, onlarca RAB edinip kendilerini şekilllendiren tarikatlat cematteler İZM ler düşünce akımlarına kendilerini kurban edebilirler. Oysa İSLAM ve KURAN insanı sadece GÜZEL olana çağırır.

 

AKLEDİŞİN Merkez olan kalp aynı zamanda fitnenin hilenin de yapıldığı yerdir. KALP orası içinde kullanılır.

 

Tevbe 48 de  KALLEBU kelimesi bu sefer evirip çevirmek, çevrilmek, ters çevirmek , INKILAB manasında da kullanılır.  iş çevirmek olarak kullanılır.

TEVBE.48: “Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah’ın emri ortaya çıkıp üstünlük sağladı.”

AHZAB.66: “Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: “Eyvahlar bize, keşke Allah’a itaat etseydik ve Resul’e itaat etseydik.”

NUR.37: “(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.

Enam 25: “Onlardan seni Kur’an okurken dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler çektik, kulaklarına da ağırlık verdik” BUrda AKLEDEMİYOR. Yani duyduğu halde aklını doğru yönde kullanamayan insanlardan bahsediyor. Yoksa Allah bir insanın kuran okunurken anlamasını engellemez. Ancak bu kişiler Kuran ı önyargısız dinlemedikleri için , atalarından gelen , rivayet ve gelenek ile gelen yüklerini bir kenara bırakmadıkları için asla doğruya ulaşma zahmetinde bulunmazlar.

 

Muhammed 24: “Öyle olmasa, Kur’an’ı iyiden iyiye düşünmezler miydi? Yoksa birtakım kalpler üzerine kilitler mi vurulmuş?” Burda da  AKLI da olsa insanların akıllarını DOĞRU yönde kullanamaması yani akledememesi yani KALBİN onayına sunulamamasından bahsediliyor

 

KALBİN olması da bir şey ifade etmez. FUAD denilen ve kalbin GÖNÜL manasına karşılık gelen kelime de Ahkaf 26 de şöyle deniliyor: Andolsun, biz onları, sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size vermediğimiz güç ve iktidar imkanlarıyla) yerleşik kıldık ve onlara işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı. Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp kuşattı.”

HUD.120:” Ve böylece, elçilerin haberlerinden senin yüreğini güçlendirecek her şeyi sana anlatıyoruz. Öyle ki, bu kıssalarla hak ulaşıyor sana ve ayrıca müminlere de bir öğüt, bir hatırlatma.

Enam 110 da TUKALLIBU ( Ters çevirme, evirip evirme manasında ki KALB köklü kelime fe FUAD kelimesi aynı ayet içinde geçiyor.

ENAM.110: “Biz onların gönüllerini ve gözlerini, ilkin inanmadıkları gibi tersine çeviririz ve onları tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda terkederiz.

İBRAHİM.37:” “Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.”

İBRAHİM.43: “Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur.

FUAD kelimesi aklın onay mekanzması olan kalb şeklinde değil, daha çok GÖNÜL, GÖNLÜM KAYDI, GÖNÜLSÜZÜM gibi bir kelimedir.

AKLETMEK ve KALB ilişkisini , DÜŞÜNMEK ve İMAN ETMEK ilişkisini  uzun ve detaylıca anlatmaya çabaladık. Faydalı olduğunu ümit ediyorum.

Öğrendiklerimizi bir cümle içinde kullanırsak:

Müminlerin gönlü her zaman mazlumların yanındadır. Müminler onlar için mücadele etmenin kendileri için bir görev olduğunu ,vahyi okuyup ve geçmişte olanları da görüp  Kuran ın öğrettiği şekliyle kalben onaylar ve iman ederler. Zaten AKLETMEK bunu gerektirir. Bir takım beyinsizler “  Mazlumların değil güçlülerin yanında durun” deseler de, biz ahirette rızıksız kalmamak için  dünya da derinlemesine düşünüp tefekkür ederek , öğüt alıp , ders çıkartıp tezekkür ederek, derinlemesine tekrar tekrar düşünüp , inceleyip tedebbür ederek  akleder,  doğru üzere, vahy üzere  yaşar , hep imanımızı diri tutar  ve zalimliğe karşı kaya gibi dururuz.

 

AKLEDİYORUM ÖYLEYSE İMAN EDİYORUM.

Allah iman etmeyenlere YAŞIYORLAR demiyor. O halde bu cümlemizi şöyle düzeltelim.

AKLEDİYORSAN YAŞIYORSUN

ACG

17.10.2022

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir